HANGİSİ DAHA ENGELLİ…
Hürriyet öğretmen; Temiz Kalpler Down Sendromlular derneğinin, Şakran cezaevinde yapılacak Cumhuriyet kutlamasına katılacağını ve Fatih’i de getirmemi söylediğinde biraz tedirgin ve heyecanlıydım. Oğlum uzunca bir aradan sonra gösteriye çıkacağı günü iple çekiyor, bana her gün zeybek kıyafetinin hazır olup olmadığını soruyordu.
Servis aracı cezaevi kapısına geldiğinde şaşkındım. Yıllar önce Sinop cezaevini gezmiştim bir de filmlerde görmüştüm. Şakran ceza evi gördüklerime hiç benzemiyordu, temiz, aydınlık, ferahtı. Bahçede bayraklarla süslenmiş Anaokulu göze çarpıyordu. Müdire, öğretmenler, infaz koruma memurları genç ve güler yüzlüydü. Filmlerde gördüğümüz asık suratlı gardiyanlar yoktu. Güvenlik kontrollerinden geçerek programın yapılacağı salona girdik.
Program saati yaklaşırken yirmi ile altmışlı yaşlar arasında kalabalık bir kadın grubu salona doluştu. Sahnede tutukluların çocukları olduğunu öğrendiğim bir grup çocuk merakla salonu seyrediyor kendi aralarında koşuşturuyorlardı. İçlerinden bir tanesi dikkatimi çekti. Saçları yer yer dökülmüş saç kıran olmuştu. Bu rahatsızlık benim oğlumun saçlarında da var. Doktor” stresten, üzüntüden” olabilir dedi, tedaviye başladı.
Oğlumun engelsiz arkadaşları yok denecek kadar az. Toplum içine girdiğimizde insanların bazı davranışları ona dışlandığını hissettiriyor. Evde biraz sesimiz yükselse tedirgin oluyor, kendi başına dışarı çıkıp özgürce dolaşamıyor. İnsanların onu istismar etmesinden, trafik kazası geçirmesinden, kaybolmasından korktuğum için bensiz dışarı çıkmasına gönlüm el vermiyor. Elimden geldiğince hoşuna gidebilecek her yere götürmeye çalışıyorum ne kadar yeterli oluyor bilmiyorum. Oğlumun stres nedenleri bunlar olabilir… “Ya o küçük yavrunun derdi ne?” diye düşünmekten kendimi alamadım. Annesinin mutsuzluğu mu yoksa cezaevi duvarlarının dışına olan özlemi mi… Sokakta akranlarıyla top oynayamamak, çayırlarda özgürce koşamamak stres nedeni olabilir mi? O anda oğlumun da bu çocuğun da duygularını hissetmeyi, düşüncelerini okuyabilmeyi çok isterdim.
Sonra tutukluları rahatsız etmemek için yan gözle onları gözlemledim. Pek çoğu sahnedeki sanatçının söylediği türkülere eşlik edip bazen oynuyor, bazen halay çekiyorlardı. İçlerinden bazıları vardı ki bedenleri orada kafaları başka yerdeydi. Gözlerinden hüzün, çaresizlik okunuyor, duymuyor, görmüyor gibiydiler. Kim bilir ne dramlar yaşamışlardı, suça mı itildiler yoksa suçun içine mi doğdular? Onların burada olmalarının nedeni kendi hataları mı, aileleri mi, toplum mu yoksa devletin kurumlarının yetersizliği mi… Kafamda deli sorular… Bu gencecik kız, şu yaşlı kadın ister miydi burada olmayı?
Program bitti eve döndük. Hemen You Tube dan, cezaevine girmiş eski tutuklulara ait videoları izledim. Yaşadıkları dramı, en konforlu ceza evinde bile zamanın geçmediğini, çektikleri sıkıntıları, çıktıktan sonra toprağa basmanın sevincini ve yeni hayatlarına alışmakta zorlandıklarını anlatıyorlardı. Bir kadın “ Dışarı çıktığımda her şey değişmişti yollar köprüler… Karşıya geçmeye korktum orada bulunan insanlar ve jandarma şaşkınlığımı gördü, beni yolun karşısına geçirdi. Cezaevinde sürekli yakın mesafelere baktığımızdan gözlerim uzakları görmeye bir süre alışamadı…”diyordu.
Cezaevinden ayrılmadan önce ceza evi müdiresi bizi odasında ağırlamış sohbet etmiştik. Ben personelin güler yüzlülüğünden, genç ve üniversite eğitimi almış olmalarından bahsedip daha önce Sinop cezaevini turistik bir gezide gördüğümü oranın yanında bu cezaevinin beş yıldızlı otele benzediğini söylemiştim. Konuşmam bittiğinde müdire yorum yapmamıştı. İçinden “Birde içerde yatanlara sor bakalım kaç yıldızlı olduğunu” diye geçirmiş olabilir. Bu videoları izledikten sonra sözlerimden utandım.
Oğlum dışarıda ama özgür değil, tutuklular ve çocukları içeride özgürlüğe hasret… Hayat çok acımasız. Umarım cezaevlerinin olmadığı, suçlardan, ön yargılardan arınmış insanların sevgiyle dostça Elele yaşadığı, çocukların kırlarda neşe ile koştuğu özgür bir dünyaya kavuşuruz.
Zeliha GÖKLEN
26.10.2023 İZMİR