Hande Ustamahmut

Hande Ustamahmut

handeusta7@gmail.com

Aile İlişkilerini Zayıflatan Küresel Trendler

27 Mayıs 2024 - 15:39

Günümüz toplumlarında ebeveyn ve çocuk ilişkileri belki hiç olmadığı kadar dejenere olmuş durumda. Teknolojik gelişmeler, kentleşme, ekonomik sıkıntılar, eğitim sistemindeki aksaklıklar ve kültürel normlardaki birçok değişim, aile içi dinamikleri yeniden şekillendirmekte… Modern hayatın vazgeçilmez bileşenlerinden olan akıllı telefonlar, tabletler ve bilgisayarlar hayatın her alanına nüfuz ederek adeta insanlığı yeniden inşa ediyor. İnternet bağımlılığı, gelişmekte olan yeni dünyanın taşlarını sinsice döşüyor.. Peki bu Matrix dünyası düşündüğümüz kadar tehlikeli mi? Aileyi tehdit eden olası riskler neler? Gelecekte bizleri nasıl bir evren bekliyor? Bu tarz sorular fazlasıyla çoğaltılabilir. Belki bu dile getirdiklerim bazılarınıza komplo teorisi gibi gelebilir. Ancak gerek geleneksel medya gerek sosyal medya, süreci gözlemlemeniz için doğru adreslerden bazıları… Saatlerce sosyal medya uygulamalarında soluksuz bir şekilde vakit geçiren çocuklar, derin bir uçurumun eşiğindeler.. Gelin, bugün sosyal medyayla başlayan yozlaşmanın tarihsel seyrine biraz göz atalım. Tarihler 1966’ı gösterdiğinde ABD’de  ortaya çıkan Values Clarification( Değerleri Yeniden Belirleme) projesi, insanlık için geri dönülmez yolun başlangıcı olacaktı.. Louis E. Raths, Merril Harmin  ve Sidney B. Simon’un “Öğretmenler ve Öğrenciler İçin Pratik Stratejiler” kitabı tam olarak projenin sacayağı… Peki bu kitabı önemli kılan nokta neydi? Toplum açısından nasıl bir etkiye sahip olabilirdi? Kitapta bahsedilenler, açıkça zihinleri yeniden inşa etmeye yönelik cinsten. Bakın kitabın yazarlarından olan Simon, bizlere neler söylüyor: “Hiçbirimiz (önceden) belirlenmiş değerlere sahip değiliz.” Raths ise bu fikri şu şekilde destekler:”  Esas olan, kişinin hangi mutlak değerlere sahip olduğu değil; bu değerlere nasıl ulaştığıdır.” Kitapta değerlerin belirlenmesinde kişisel seçimlerde özgürlüğe atıf yapılmakta ve birey, başkasına zarar vermediği müddetçe her şeyi yapmakta özgür kabul edilmekte. Bunda ne varmış gibi düşünebilirsiniz. Ancak bu sürecin topluma yansıyışı ne yazık ki toz pembe düşlerdeki gibi olmuyor! Bilinçaltına istediğini yapmakta özgürsün şeklinde sirayet eden bu anlayış, bir müddet sonra din, maneviyat, gelenek, görenek ve değerlerin ne yazık ki silinip gitmesine neden oluyor. Her şeyi ben bilirim, ben yaparım tarzındaki bu anlayış, Twenge’nin tabiriyle BEN neslini yaratmış oluyor. Aşırı bireyselleşmenin sonucu maalesef ailelerdeki huzursuzluğu körüklüyor. Ebeveynlerin ısrarlı uyarılarını dinlemeyen çocuklar, sosyal medyadaki ölüm çukuruna hapsoluyor. Yıllar önce temelleri atılan bu sistemin, bugün sosyal medyayla birlikte desteklendiği aşikâr. BEN nesli her ne kadar özgüvenli, açık fikirli olsa da bir o kadar da yalnız ve kaygılı… Nitekim Klinik Psikolog olan Oğuzhan Erikçi sosyal medya kullanımı ve kaygı bozukluğu arasında ciddi bir ilişki olduğunu söylüyor ve şu şekilde açıklıyor: “ Hayatın bir tık ’tan daha önemli olduğu bilincinde olarak bilinçli bir sosyal medya kullanıcısı olmaya çalışmak ruh sağlığımıza yapabileceğimiz en güzel katkılardan biridir.” diyor. Risklerle dolu olan sosyal medya ortamı, çocukların gerek bedenleri gerek fikirleri noktasında bazen ciddi anlamda manipülatif olabiliyor. Bakın Çin merkezli bir sosyal medya uygulaması olan (ismini zikretmeyeceğim) sosyal medyanın ülkemizdeki uygulanış tarzından farklı olduğunu biliyor muydunuz? Çin’ de var olan söz konusu uygulamanın algoritması, eğitici içeriklerle dolu… Çocuklar uygulamayı acıktıklarında bilim, sanat, tarih gibi faydalı alanlardaki içeriklerle karşılaşıyorlar. İnternetin bilinçsiz kullanımı, bizleri uçuruma götürebilir. Bu noktada bizlere düşen şey sorgulamak ve bu alanda farkındalık yaratmak olmalı. Önümüze gelen her şeyi sorgulamadan kabul etmek nominalizme götürür. Ve her şeyden önemlisi bu Matrix’in içinde olabildiğince insanlığımızı, içimizdeki merhamet duygusunu kaybetmeden daha fazla makineleşmeden direnebilmek…
 

YORUMLAR

  • 0 Yorum