Geçtiğimiz günlerde mübarek Kurban Bayramı’nı geride bıraktık. Önceki yazımda sizleri biraz maziye götürmek, çocukluğumuzun o şenlikli bayramlarını, aile büyükleriyle yapılan sıcacık bayram ziyaretlerini, bereketli sofraları ve yüzümüzde bıraktığı o tatlı tebessümü hatırlatmak istemiştim. Ne mutlu ki o duygular, kısa da olsa hepimizin gönlünde bir kez daha canlandı.
Fakat bu güzel duyguların gölgesine, ne yazık ki İzmir Büyükşehir Belediyesi ile sendika arasında yaşanan anlaşmazlıklar düşmüştü. Neyse ki bayram öncesinde bir uzlaşı sağlanarak bu sorun geride kaldı. Ancak Buca İlçe Belediyesi’nde hala çözüme kavuşamayan bir kriz var: İşçilerin iş bırakma eylemi nedeniyle sokaklar çöp yığınlarıyla dolmuş durumda.
Yaz mevsiminin en sıcak günlerindeyiz ve bu durum halk sağlığını ciddi şekilde tehdit ediyor. Umarım bu sorun, daha fazla büyümeden ve zarar vermeden çözülür. Çünkü ben sizleri sıkmak isteyen biri değilim, zaten siyasi ve politik meseleleri yazan, konuşan çok kişi var. Ancak bir İzmirli olarak, yaşanan bu sorunlara da kayıtsız kalamıyorum.
İlk yazımda metro ve toplu ulaşım sıkıntılarını dile getirmiştim. Şimdi de temizlik hizmetleriyle ilgili bu çarpıcı tabloyla karşı karşıyayız. Biz İzmirli hemşehriler olarak hizmet istiyoruz, çözüm istiyoruz. Ancak karşımıza sürekli inişli çıkışlı bir grafik çıkıyor. Bu da umutlarımızı örseliyor.
Tüm bu gündemlerin gölgesinde, asıl önem vermemiz gereken değerlerimizi de bir bir yitiriyoruz. Bu dünya bizim yaratımımız değil; bize sunulmuş, korunması gereken bir emanet. Ancak ne yazık ki geçen yıl yaşanan yangınlar gibi olaylarla, doğayı yok etmeye devam ediyoruz. Yangınlarla yakamadığımızı, şimdi kökünden söküp atmaya çalışıyoruz.
Geçtiğimiz günlerde tanık olduğum bir olayı paylaşmak istiyorum. Yakınım, elinde bulunan bir arsayı satmak isterken büyük bir engelle karşılaştı: Arsanın üzerinde yıllar önce dikilmiş birkaç zeytin ağacı vardı ve bu ağaçlar “muhdesat” olarak bazı kişilere kayıtlıydı. O kişiler yıllar önce vefat etmiş, kuşaklar geçmiş, izlerine ulaşmak neredeyse imkânsız hale gelmişti. Ağacın kesilmesi zaten yasak. Sonunda arsa satıldı ama zeytin ağaçları üzerindeki “muhdesat” kaldırılamadı. İş zamana kaldı.
İşin ironik yanı şu: Bir yanda vatandaş yıllarca önce dikilmiş, kök salmış bir zeytin ağacına dokunamıyor… Diğer yanda yetkililer “projeler” uğruna zeytinlikleri kökünden sökebiliyor. Denge? Maalesef yok.
Yorum yapmıyorum. Sadece bu çelişkilerin artık sona ermesini ve sağduyunun yeniden hâkim olmasını diliyorum. Çünkü zeytin ağacı, yalnızca bir bitki değil; tarihimiz, kültürümüz, bereketimizin simgesi. Çünkü doğa yalnızca bizim değil; bizden sonrakilerin de hakkı.
Milli değerlerimize sahip çıkmak zorundayız. Sevmeyi, saygı göstermeyi, korumayı yeniden öğrenmek zorundayız. Aksi takdirde, zaman akıp giderken geride ne bırakacağız?
Sevgiyle, saygıyla ve geleceğe umutla bakarak…
Kalın sağlıcakla dostlar.
Yorumlar
Kalan Karakter: