Jale önce büyük bir ormandan geçti. Buradaki ağaçlar ve çiçekler canlıydı. Onların zaten
canlılardan olduğunu biliyordu ama onlar konuşabiliyordu da.’ Bizimle kal gitme, karanlık ormandan
geçme, yoksa yakalar seni kuzu gibi, bir güzel indirir mideye’ dedi çiçekler. ‘Kimdir bu midesi geniş?
Şişmanların aklı kıt olur demiş, ben onu yerim o beni değil, bir şeyden korkmak benlik değil.’ dedi Jale.
Çiçekler de ona ‘Hazır yaşıyorken bırak şu macera işini, git evine dinlen, otur bulup da eşini! dedi. ‘Sizi
daha fazla dinlemem, bu ipe sapa gelmez şeyler başkasına söyleyin, onu amacından vazgeçirin.
Dönmeyeceğim yolumdan, haritam var benim kağıttan burası orası değil onu anladık, hadi çiçekler
Allah’a ısmarladık.’ dedi ve çiçekleri orada bıraktı Jale. Bunlar duyacağı son nazik sesler olacaktı
macerada.
İlerde bir macerayla karşılaştı. Mağara da konuşuyordu. Konuşmuyordu çığlık atıyordu. ‘İşte
mağara burası, buradan ilerisi, maceranın kendisi. Çığlıklar yıldırmaz asla beni, kesilse de çığlık
sesleri!’ dedi ve mağaraya adım attı. Anında mağaranın ağzı bir gümbürtüyle kapandı. Taş toprak
yağmuru yağdı. Jale de tek başına ‘Zaten ışığa ihtiyacım yok. Çığlıkları dinlesem bulurum seni, Sarı
Çıyan bekle beni, şimdi elime alacağım kelleni! Ateş anahtarı sendedir bilirim. Ne acılar çektirdin bu
insanlara görelim. Belki onları da kurtarmaktır kaderim. Seni bulacağım sonunda bundan eminim.’
dedi ve içerde küçücük mini minnacık bir çıyan çığlık çığlığa bağırıyordu, anahtarın üstünde. ‘Sen
misin korku salan, aldattın işte işin gücün yalan. Meğer küçük bir çıyanmışsın, karanlıkta yalnız
kalmaktan korkan! dedi. ‘Ben bir çıyanım, ciyak ciyak bağırırım. Anne gel kurtar beni. Yoksa bu kesin
yer beni!’ dedi ve anında üç metre boyunda bir çıyan belirdi. ‘Beni kılıç kesmez, boşuna getirmişsin
onu, çünkü akıldır en keskin kılıç. Söyle bakalım bulabilir misin cevabı? Benim sana soracağım soru
pek heyecanlı!’ ‘Dinliyorum sarı çıyan korkum yok senden inan. Söyle bilmeceyi al cevabı, benim
gözlerim kadar kesindir zekam.’ ‘ Söyle o zaman ey fani, o gelince sen yoksun sen varken o yok. Hayat
kadar gerçektir, o gelince sesin kesilir. Bir gün herkes tadacak ama seninki şimdi olabilir.’ ‘Bunu
bilmeyecek ne var ölüm cevabı bu kadar!’ ‘Al Ateş Anahtarını, benden daha zekisin, ben bilmemiştim
bunun cevabını. Ondan burada beklerim bin yıldır. Yani geçen bin yıl önce seçilen bendim. Ama
cevabı bulamadığım için sarı bir çıyana dönüşmüştüm. Şimdi de zamanım doldu. Sen benden daha
zekisin. Bu yüzden kendimi öldüreceğim. Sen de al anahtarı. Kurtuldu herkes azabımdan. Git ver
haber beni de daha fazla yormadan. Uzun bir uykuya yatıyorum tek dostum artık sonsuzluktur
sanıyorum.
-Uyan güzel kızım sabah oldu. Ne o öyle kendi kendine mırıldanıyorsun?
-Anne… Ben…
-Bir kabus falan görüyordun herhalde.
-Yok annecim gerçekti. Bu duvar, burada portal…
Aklın karışmış kızım senin, rüya görüp gerçek sanmışsın.
-Hayır annecim hayır. Gerçekti, konuşan çiçekler, sarı çıyan…
-Sen anneyle dalga mı geçiyorsun? Şimdi geliyor terlik!
-Annecim gerçekten…
-Ben kahvaltıyı hazırladım. İstersen gel dedi ve dışarı çıkmasıyla birlikte davul sesleri duvardan
duyulmaya başladı. ‘seni sevdik gel bizle yaşa, kırıldı artık lanet bir baştan bir başa.olmak istiyorsun
sen hep gezgin, gel de bizimle yeni maceralar yaşa.
-Gerçekmiş! Hemen geliyorum!
Yorumlar
Kalan Karakter: