Etraf çok sessizdi ve yılmaz Yılmaz’la , Ahmet define avına çıkmışlardı. Harita onları bambaşka yerlerden geçiriyordu. Engin dağlar sıra sıra uzanıyor ve yüksek ağaçlarla, otlarsa yollarını kesiyordu. Bir nehrin kıyısına gelmişlerdi. Orada yarı at yarı insan bir varlıkla karşılaşırlar. Sanki her şey çok normalmiş gibi konuştu yılmaz Yılmaz.
-Merhaba. Karşı kıyıya geçmemiz gerekiyor. Sanırım burada duran sandal onun için. Siz de bizim karşı kıyıya geçmemize izin vermelisiniz sanırım. Bir de kürekleri yok bu sandalın, küreğe ihtiyacımız var.
-Söyleyin doğru cevabı alın sandalın küreğini.
-Peki dinleyelim bakalım neymiş bilmece?
-Uzaklardan yükselir, sarı renk pek sevilir. Ben sarı değilim ama sen öyle sanırsın daima. Söyleyin nedir bu? 3 cevap hakkınız var. Bulamazsanız 3 kerede elveda deyin küreklere.
-Tövbe tövbeeee. Bunun da her lafı kafiyeli. Peki sence ne?
-Bence mısır olabilir. Mısır sarıdır ama yeşil yaprakları da vardır. Ya limonsa? O da sarı.
-Ama onun her tarafı sarı. Bence sen haklısın. Mısır diyelim. Biz cevabımızı bulduk. Mısır!
-Ve bu cevap yanlış! Son 2 hakkınız kaldı. Onlarda da bilemezseniz odanızda uyanacaksınız. Ahahahahaha.
-Bilemediğimize pek bir sevindiniz sanki.
-Siz işinize bakın güneş batmadan cevap veremezseniz işte o zaman yandınız. Ahahhahahhaha.
-Aaaaa! Güneş. Evet buldum! Güneş ; uzaklardan yükselir. Çünkü çok uzaktadır. Sarı renkte pek sevilir, yani güneşi sarı görürüz. Ben sarı değilim ama; güneşin gerçek rengi kırmızıdır. Sen öyle sanırsın daima; gökyüzünde hep sarı renkte parlar. Güneş! Doğru cevap Güneş değil mi?
-Hay aksi! Evet doğru bildiniz. Alın bakalım kürekleri. Şimdilik şansınız yaver gitti . Ama sonra şanstan daha fazlasına ihtiyacınız olacak. Şimdi karşı kıyıya geçebilirsiniz, işte kürekleriniz.
Yorumlar
Kalan Karakter: