Bayram tatili artı üç gün idari izin hafta sonlarını da ekleyince 9 günlük tatil bitti. Ama, ne tatil. İstanbul Saraçhane de başlayan "İmamoğlu tutuklaması, İBB ye kayyum atanacak" tartışmaları nedeniyle başlayan her gün artan, son gün 2 milyon insanın toplandığı protesto gösterileri. Her kentten yükselen hak hukuk adalet ve "iktidar istifa, hemen seçim" sesleri, Üniversitelerde öğrencilerin "Özgür Üniversite, çağdaş eğitim" istekleri. Gözaltılar, tutuklamalar, cezaevinde kötü muamele haberleri. Ve halkın sokağın, başta Ana muhalefet partisi CHP olmak üzere iktidara muhalif hiç bir sesi yayınlamayan medyayı protesto, protestonun medya patronlarının ürettiği tüm ürünlere yönelik uygulanması. Buraya kadar satır başları ile hatırlatmak istediklerim dokuz günlük tatilin nasıl geçip gittiğini anlatmaya yetiyor mu? Bu sorunun cevabı, kimi okura göre evet, kimi okura göre hayır olabilir. Ama bir gerçek var ki, klasikleşmiş de olsa nerede o eski bayramlar sözünü bile hatırlamadık. Bayramın ardından sıcak günler yerine soğuk yağışlı günlerin devam etmesin de, ülkemizin içinde bulunduğu toplumsal barış, kardeşlik, iyi kötü ne varsa paylaşmanın, siyaset ve siyasetçilerin ağzından çıkan soğuk, bazen artı 18'lik sözlerinde etkisi var mı diye sormak istediğiniz an hiç oluyor mu? Bilmiyorum ama alev alev sokakların, füze hızıyla değişen pazar, manav, market tezgâhlarının etiketi önünden geçerken, tercih ettiğiniz bir TV kanalında haberleri izlerken soğuk soğuk terleyip ya da ateşler içinde yandığını hisseden milyonlar olduğunu bilmemek mümkün değil.
Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve toplumsal çöküşten çıkmak için, son yerel seçimlerde birinci parti olan CHP'nin "erken seçim ve sandığı getir" çağrılarına karşı, yerel seçim küskünü partililer ve yerel yönetimleri gelir kapısı olarak gören medya ve iş dünyasında ki bazı isimleri harekete geçiren siyasi ve ekonomik güç, bazı ilçe belediyelerine atanan kayyumlar, kayyumların devam edeceği haberleri ve nihayetinde"şaibeli kurultay" diyerek CHP ye kayyum atanacağını “savcı benim arkadaşım, Adalet Bakanlığı'nda ki dostum, haberci kuşlarım" dedi ki tarzı haberlerle ünlenen isimlerin "üç vakte kadar CHP ye kayyum atanacak" haberleri siyasetin mevsim gibi soğuk değil çok ama çok sıcak olacağının işareti oldu.
Ve bu dönemde, seçildiği günden beri bu yükü kaldırır mı kaldırmaz mı tartışmaları devam eden CHP Genel Başkanı Özgür Özel çok doğru ve yerinde bir "olağanüstü kurultay kararı" ile iktidarın kayyum hamlesini boşa çıkardı. Tabii ki, böyle tarihi bir kararı Sayın Özel'in tek başına aldığını söylemek, Parti'nin yetkili organları ve siyasette her zaman belirleyici olan üst akılla haksızlık olur.
Tatilin son günü yapılan CHP Olağanüstü Kurultay'ın da beklenen oldu Özgür Özel genel başkan seçildi ve özellikle son bir aydır siyasi olarak attığı doğru ve cesur kararların karşılığını aldı. Bunda, Ekrem İmamoğlu faktörünü de unutmamak gerek. Kurultay sonucu şunu da gösterdi;
İktidarın bilerek isteyerek yaydığı, odun meşe gibi isimlerle kamuoyuna sunulan gizli tanıkların, delege satın alındığı, meşruiyet tartışmaları artık CHP içinde yapılamaz.
İktidarın siyasi olarak yok etmek istediği Ekrem İmamoğlu artık CHP'ye damgasını vurdu ve artık parti İmamoğlu - Özel ikilisinin kaptanlığın da iktidar limanına yanaşmak için hazır.
Cumhurbaşkanlığı adaylığı için Özel ve İmamoğlu dışında parti içinde ya da dışardan kimsenin şansı kalmadı.
CHP içinde "makam koltuk adaylık yoksa bende yokum" diyenlerin yarattığı çekişmeler bir yıl içinde yapılacak olağan kongreye kadar buzdolabın kalktı.
Kurultay'da Kemal Kılıçdaroğlu'nun adını kullanarak, "aday olacak" diye yangından medet umanların oyununu Kılıçdaroğlu’nun önce aday olmadığını açıklayıp, sonra kurultay salonuna giderek bozdu. Her ne kadar özgün ve özgür medya, iktidar medyası Kılıçdaroğlu’nu Özel'le göstermeyerek, salonda olduğunu bile gizleyerek oyunu devam ettirse de, Kılıçdaroğlu da, sağduyulu CHP’liler bu oyuna gelmedi. Adayım deyip üç gün gündem olan Ümit Uysal ve Berhan Şimşek'in aday olacak imzayı bile bulamayacaklarını bile bile kurultay salonuna çokbilmiş bazı medya mensuplarının "aday" bağırışları ile girmeleri ise siyaset ve CHP adına acı ama komik anlardı. Uysal, kurultaya saatler kala çekildim dedi. Yıllar önce oynadığı Minyeli Abdullah rolünden henüz çıkamamış, hasbelkader bir dönem il başkanlığı yapmış Berhan Şimşek ise yeterli imzayı beklendiği gibi bulamayınca, CHP'den gizlenen kamera ve mikrofonlar önünde Özel'le tartıştı. "Başvurum kabul edilmedi" dedi. Oysa, bir genel başkan aday adayı başvuru saatini kaçırmaz, şikayet ve itiraz yerinin divan başkanlığı olduğunu bilir. Tabii ki, Şimşek 'te biliyordu, ama amaç üzüm yemek değil bağcı dövmek olunca Şimşek, kurultay salonu dışında kendisine gel gel yapan iktidar medyasına, siyaset tarihine geçen "Özgür Özel tablalı don giyiyordu" sözünü hediye etti. "Tablalı don" terimini kullanmak kime ne kadar yakıştı, CHP Genel Başkanı olacağım diyen bir sanatçı /siyasetçiye ne kadar yakıştı, bunun cevabını da önümüzde ki süreç gösterecek. Tablalı don diyenler mi, bu sokak jargonuna cevap vermeyen, halkın gündemi ile siyaset yapan siyasetçiler mi CHP'yi iktidar yarışında tutacak.
YORUMLAR