Tuna BÜYÜKŞAHİN yazdı.
Çarşı pazar, manav bakkal. Çokça AVM, büyük marketler. Genel de alt gelir grubunun alımlık değil görümlük uğrak yerleri olmakta yarışıyor. Aslında, artık alt gelir grubu değil orta gelir grubu da aynı durumda. Tam da bir bayram arifesinde. Kurbanlık satış yerlerinde in cin top oynuyor. Satış yapamayan satıcılar, doğudan güneyden, İstanbul Ankara İzmir gibi kentlere getirdikleri kurbanlıkların yem ulaşım giderlerini karşılamak için elde kalan kurbanlıkları kasaplara mezbahalara satıyor. İktidara verdiği destekle partisinden sadece kendisi milletvekili seçilen bir genel başkan Mustafa Destici, bu gerçeği bir yıl önce "Et almıyorum, beş kişi bir araya gelip danaya giriyoruz" diye söylemişti, bu Kurban Bayramı'nda kaç kişi toplanıp danaya girerler, bunu da çıkıp söyler mi izlemek gerek.
Dikkatle çok dikkatle izlenmesi gereken bir konu da eğitim. Okullar kapanıyor, yüz binlerce öğrenci tatile girecek. Girecekte, Milli Eğitim Bakanı'nin kısa süre önce, "çocuklar bilgiye her yerden ulaşıyor. Okullara gerek kalmayabilir" sözleri yeni eğitim döneminde öğrenci, veli ve toplumu ne bekliyor? sorularına da cevap vermek çok zor. Kuşkusuz, okulları kapattık denilecek beklentisi, bakanın sözleri kadar şaşırtıcı olur ve bu olamaz. Ama, ne olur? sorusu hep akıllarda olacak. Peki, bir bakan hem de Eğitim bakanı hem de Milli Eğitim bakanı bunu neden söyledi, yaz boz tahtasına dönen eğitim sisteminde neler değişecek? İşte, bunun cevabını görmek için izleyeceğiz.
İzlemek diye başladık devam edelim. 31 Mart yerel seçimlerinde kaybeden, kale olarak gördüğü çok sayıda kent ve ilçede seçimi kaybeden iktidar, yerel yönetimlere ilişkin yeni bir düzenleme çalışması yapıyor. DEM Partili belediyelere kayyum atamalar ana muhalefet partisi CHP li belediyelere de uygulanmaya başladı. İBB Başkanı tutuklandı. Her gün yeni bir suç yeni bir iddia, şimdilik 5 dalga operasyonla İBB de bürokratlara yönelik gözaltı tutuklama adımları. Ancak, yaklaşık 3 aydır tutuklu olan İmamoğlu ve çalışma arkadaşları hakkında henüz iddianame yok. Ne var "gel bakalım" denilerek sabaha karşı evinden alınan Özel Kalem Müdürüne ve gözaltına alınan bir zanlının makam şoförüne "Zanlı ile neden bu kadar çok telefon görüşmesi yaptın?" diye yöneltilen sorular. Ve, 80 ayrı davada gizli tanıklık yapmış profesyonel gizli tanık olan bir kişinin söyledikleri ile seçilmiş bir başkan ve çalışma arkadaşlarını, gazeteci kimliği taşıyan kalemlerce "suçlu, çete başı" olarak ilan etmek. Sonuç mu? Her güne yeni operasyon var mı diyerek başlamak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’in “Silkeleyin!” talimatı ile başlayan ekonomik kıskaçla iktidara muhalif partilerin yönetiminde olan belediyelerin yatırım yapamaz, maaşları düzenli ödeyemez duruma getirilmek, büyük bölümü kendilerinden önce ki AKP li belediyeler dönemi yok sayılarak açılan soruşturmalar ile şaibe altında bırakmak, devletin alacağı olan sigorta borçlarının sadece yüzde 5’i CHP’li belediyelere aitken, yüzde 95’in ne kadarı kime ait, ne kadarı AKP'li belediyelere ait olduğunu halktan gizlemek, açıklamamak. Bunları, "Silkeleyin" talimatının yerel yönetimler ile halkı karşı karşıya getirmek, "beceriksizler" imajı yaratmak için atılan adımlar olarak gören milyonlar, tüm engellemelere rağmen meydanlara iniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın AKP Genel Başkani şapkası ile yerel seçimlerde kendi adaylarına oy isterken, "bizden olmayan belediyeler hizmet veremez" sözlerini de hatırlayınca, İmamoğlu İBB ve diğer muhalif belediyelere yönelik operasyonların nedenini anlamak için beklemeye gerek var mı?
Bir noktaya dikkat çekmek istiyorum, siyasette "benim senin onun adamı" değil, seçmen iradesinin koltuğu verdiği belediye başkanı da milletvekili de milyonların temsilcisidir. Yargı da devletin yasalarını korumak için vardır. Ancak, bu kadar yıpranmış/ yıpratılmış, her kararı tartışılan, hukukçuların bile "olmaz" dedikleri kararlara imza atan yargı mensuplarının varlığı da göz ardı edilmemeli. O nedenle dalga dalga operasyonlar, tutuklamalar, ev hapsi ve ortada iddianame bile yokken, iktidar temsilcisi ve denetiminde ki medya da "suç örgütü, hırsız" gibi tanımlarla işaret edilen halkın iradesi ile seçilmişlerin kişilik haklarına yönelik saldırılara "dur" demesi gereken yargı beklemeyi lüks olarak kabul etme ve yargının tartışılma nedenlerinden biri. Tam bu tartışmaların ortasında, Erdoğan'ın “Belediyeler meselesi yeni bir düzene kavuşturulmalı” çıkışını yapması ise, daha radikal adımlar atarak kapsamlı yasa değişiklikleriyle belediyeler üzerinden bir “ikili iktidar” durumu oluşturup, İstanbul ve Ankara’da İmamoğlu ve Yavaş, İzmir, Bursa, Adana, Antalya, Bursa da, diğer il ve ilçelerde var olan başkanların çıkmasını, AKP elindeki belediyeleri kaybetmesini engellemek isteğini gösteriyor. Bu yaklaşım da, yerel yönetimler iktidar partisinde olunca sorun yok, muhalefete geçtiğinde ise sorun var demenin günlük ama uzun vadeli siyasetcesi...!
İç politika da yaratılan hayali düşmanlıklar toplumun tüm dikkatini ekonomi eğitim sağlık gibi temel sorunlardan uzak tutmayıda amaçlıyor kuşkusuz. Bunun göstergesi de, yıllardır "içerde ey PKK, dışarda ey İsrail" diyerek toplumun dikkatini buna yoğunlaştıran, bu söylemlerle taban bulan iktidar ve ortakları, yıllardır yürüttükleri bu oy getiren politikanın yerine "Ey muhalif belediyeler, ey Cumhurbaşkanı adayları" nı koymaya çalışıyor. Ancak, görünen o ki, iktidar seçimden sandıktan kaçtıkca, kendi içinde ki eleştirilerde artıyor. İktidar medyasında Bakan Mehmet Şimşek'e yönelik eleştiriler, "üç beş kişi kaldık neden susuyor sunuz" diye arkadaşlarını afişe edenler, adeta "Dikiş tutturamıyoruz" mesajı veriyor. Yani, "Bir işi devam ettirememek. Bir yerde, bir işte başarı sağlayamayıp, bulunduğu makamda uzun süre kalamayacağını" anlamanın paniğini sadece iktidar yaşamıyor, geleceğini iktidarın varlığına bağlayanlar da, iktidara uyarı üstüne uyarı yaparak o paniği yaşıyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: