(Tuna BÜYÜKŞAHİN yazdı)
Mevsim sıcakları günlük yaşam programlarını yeniden gözden geçirmemize neden olan bir doğa olayı. Okulların tatil olmasıyla birlikte, tatil planları da meteorolojik verilere göre yapılırken, insana, barışa düşman İsrail'in ABD desteği ile İran'a saldırıları, İran'ın karşılık vermesiyle giderek büyüyen, çirkin savaşın ekonomiye etkisi, ülkemiz de yönetilemeyen ekonominin giderek piyasalara etkisi de, tatil planlarını sınırlaması, tümden yok etmesi de artık kaçınılmaz bir gerçek. Kiraz’ın tane ile satıldığı, sabahtan akşama değişen etiketler, mazotun benzinin pompaya yansıması, uçak otobüs biletlerinde ki füze hızıyla yükselişte tatil planlarını olumsuz etkiliyor. Bankalara borçlu insan sayısının milyonlarla ifade edildiği bir dönemden geçerken, "Beş zeytin, biraz peynir, yarım ekmek, bir bardak çay la" kahvaltı keyfi de adım adım hayal oluyor. Bunda sadece, enflasyon, denetlenemeyen fiyat artışları, çirkin petrol savaşları nedeniyle Ortadoğu'nun kan gölüne dönmesine, doğa düşmanı uygulamaları da varsayarsak, zeytinli kahvaltıları da tümden unutmak gerek.
Yıllardır hiç susmayan "Kadına, çocuğa, hayvana ve doğaya dokunma!!! " sözleri her gün yükselirken, muhalif belediye başkanlarına, partilere, gazetecilere yönelik operasyonlara uyandığımız her gün "kesilen sökülen yok edilen Zeytin ağaçlarını saymakta, bir başka acı...
Oysa tüm ürünler, doğanın bize armağanı her ürün değerli ve önemli, ama Zeytin yüzyıllardır efsanelere konu olan tüm semavi dinlerce kutsal sayılan bir ürün.
Zeytine ilişkin bilinen en eski efsaneye göre; Atina şehrinin koruyucusu olmak için Athena ve Poseidon arasında bir yarış düzenlenir. Poseidon, şehrin halkına güçlü bir at hediye ederken, Athena ise zeytin ağacını şehre hediye eder. Ve Zeytin ağacı; barış, refah ve uzun ömürlülüğü simgelediği için Athena'nın hediyesi daha değerli bulunur ve şehre onun adını alır.
Zeytini bu kadar değerli kılan bir özellikte, doğada yaşam bulan en uzun ömürlü ağaç olması. Tüm semavi dinlerce kutsal ve ölümsüz ağaç olarak tanımlanma nedeni de bu uzun yaşamın sırrının, sağlık ve bolluğun temeli şeklinde algılanması. Etli meyveli ve yapraklı zeytin dalı da, bu özellikleri nedeniyle tüm ülkelerce barış simgesi olarak kabul edilir.
Anavatanı Anadolu olan, ülkemizde tahmini 90 milyon ağacı bulunan Zeytinin ticari anlamda yetiştiriciliğinin merkezi ise Ege, Marmara ve Akdeniz bölgesi. Tarihin bu en eski ürünün adını tadını 2002 yılına kadar soframızda anıp tadarken, 2002 yılında başlayan zeytinlik alanların imara, sanayi ve madenciliğe açılmak istenmesi, Zeytin isminin "Doğayı Koruma Mücadelesinin" simgesi oldu. Siyasi iktidar, son 23 yılda, 11 kez zeytinlik alanları imara, sanayiye, madenciliğe açmak için girişimde bulundu. Alınan kararlara çoğu kez yasaların dur demesi de, doğayı katledip, zeytin yerine beton, zeytin yerine kömür diyenleri durdurmaya yetmedi. İktidarın önerisi ise, ne yazık ki beş yaşındaki çocukları bile güldürüyor. " Yüzlerce yıllık zeytin ağacı sökülüp başka yere nakledilecek, orada tekrar dikilecek. Tutmazsa da yeni fidan ekilecek!..."
Doğa ve zeytin ağaçlarının yok edilmeye başladığı dönemin Başbakan Binali Yıldırım’ın, imara açılması istenen Zeytinlikler için söylediği sözü unutmak mümkün mü? Ne demişti Sayın Yıldırım, “Zeytin mi önemli, üzerine yapılacak tesis mi?” Zeytin demek için küçük bir hesap yapmak gerekirse, Bir ton zeytinyağı, 7.100 dolar… Her yıl ürün verir. Bir ton termal kömür, 100 dolar… Termik santral doğayı zehirler… Bitince sadece çukuru kalır. Zeytin ağacı ise kesip yok edilmedikçe yüz yıllarca yaşar, halkın deyimiyle evladiyelik.
Gözaltılar, tutuklamalar, muhalefeti susturmak için her yöntemin denendiği, yanı başımızda kirli bir savaşın süre geldiği bu dönemlerde, doğanın, insan ruhunun en derin köşelerine dokunan, varlığımızın köklerini hatırlatan bir öğretmen olduğunu unutmayalım. Bir ağaç dalının rüzgârda nazlı nazlı salınışı, denizin sonsuzluğa uzanan dalgaları ve gün doğumunda, ağaçların çiçeklerin koruyucu yaprakları arasından yükselen kuşların neşeyle attığı çığlıklar... Her biri, yaşamın ne denli mucizevi ve eşsiz olduğunu söyler kulağımıza. İnsanı huzura davet edip, düşün diyen bu eşsiz güzelliklerin içinde, doğanın sadece sevgi ve koruma karşılığında kollarında kaybolmak kadar büyüleyici bir şey var mı? O zaman hep birlikte yıllardır "Zeytin'ime Dokunma" diyen üreticinin, doğaseverlerin, doğa koruyucularının sesine kulak vermek gerekmez mi?
Bu sorunun cevabının geçtiğimiz hafta yüzyıllık Zeytin ağacına sarılıp elinde, "Sofra da bir Zeytin mi Kömür mü?" pankartı gösteren 85 yaşında ki Teyzeyi görünce bir kez daha "Doğaya Zeytine ağacına Dokunma" olduğunu tekrarladım. Sizler de bir kez daha düşünün Zeytin mi Kömür mü?
(Tuna BÜYÜKŞAHİN)
Yorumlar
Kalan Karakter: