Her sabah yeni bir güne "Umutla" uyanmanın imkansız olduğu günlerden geçiyoruz. Geçiyoruz demek aslında iyimserlik. Ülkemiz de, her sabah yeni kötü habere haberlere uyanıyoruz. Doğal felaketler, ekonomik krizler, siyasi tartışmalar, öfke üreten, cinayet tacizler. Toplumsal ortak değerlere koro halinde saldırılar. Yaşayan ölen insanların siyasi kimliklerine göre namusuna şerefine saldırılar, linçler. Ve, bunlardan oluşan gazete manşetleri , TV ekranlarında flaş az sonra çığırtkanlığı şaşırtmıyor kimseyi. Aksine, bunlar günlük rutin yaşamın bir parçası, bir tür bağımlılık olarak ortaya çıkıyor. Sabah günaydın yerine, “bugün ne olmuş” diyerek başlıyoruz yeni güne. Kötü haberlerin giderek bağımlılık yapmasının sonucu ise psikologlara göre;
İnsanın aslında görmek istemediği halde felaket, kriz ve trajedi içeriklerini durmadan okuyup dinlemesine neden oluyor. Bir tür, yaşananlardan yaşanacak olanlardan kaçamama. Çünkü, beyin tehlikeyi kaçırmamak için “Ya önemli bir şey olduysa? Durumu anlamalıyım ki hazırlıklı olayım” diye sürekli alarma geçiyor.
Bu da artık, birey ahlaki olarak değil, toplumsal ahlakın yok olması, toplumsal çürümenin giderek yerleşmesi ve her gün yeni örneklerin eklenmesini beraberinde getiriyor.
Acı ama, bu noktada hiç kimsenin hayır demeyeceği inanması gereken bir gerçek var; Toplumsal çürümenin temelinde siyasi yozlaşma, kimse alınmasın demeye gerek yok siyasi ahlaksızlık yatıyor. Neden mi; Millet iradesinin kalbi TBMM’nin lokantasında staj yapan meslek lisesi öğrencilerinin, TBMM personelİ tarafından cinsel istismara uğraması haberinin ardından, siyasi ahlaksızlık demeyelim diyecek kaç kişi var.
Peki; Emekçi, emekli, dar gelirli, işsiz yaşam mücadelesi veren milyonlarca insan. Milyonlarca insanın gözünün kulağının çevrildiği, asgari ücret belirleme görüşmelerinde, TBMM’deki bütçe görüşmelerinde, ancak, meclis salonu bomboş. İktidar ve ortaklarına mensup milletvekilleri, "geçiyordum uğradım" dercesine görüşmelere ilgisiz, sadece işaret edildiği anda içeri girip el kaldırıyor. Buna, siyasi ahlak demek mümkün mü?
Bir somut örnek daha. Yüz binlerce liyakatli genç işsiz. Mecliste, CHP milletvekili bunu hatırlatıp soruyor; Bu durumdan hiç utanmıyor musunuz? Cevap, siyasette ki yozlaşma ve toplumsal çürüme dikkate alındığında hiçte şaşırtıcı değil. İktidar partisi AKP'nin grup başkan vekili Özlem Zengin; "Hayır hiçte UTANMIYORUZ, utanmayacağız devam edeceğiz" diyor. Yani, hakim savcı kura çekiminde yeğenine"El salla reise" demek, "Evli olmayan kadınlar çalışmasın" diyen, "kızını mecliste ballı maaşla işe sokan" iktidar destekçisi Mustafa Destici'nin utanmaması gibi. Peki, utanmamak ahlaki bir çöküş bir ahlak çürümesi değil mi? Bu, toplumdaki çürümenin bırakın sokağı, TBMM de bile günlük konuşma diline yansımaması beklenir mi? Tabii ki hayır. Siyaset, toplumsal yaşamın olmazsa olmazı ve toplum kendi adına karar veren milletvekillerinin aynasıdır. Siyaset; ahlak ve adalet ilkeleriyle yapılırsa, topluma huzur, özgürlük ve refah getirir, bu ilkeler çiğnenip yok edildiğinde, çürüme, zulüm, haksızlık, adaletsizlik toplumu etkisi altına alır ve iktidarların ömrünü uzatır.
Antik Yunan filozofu ve bilgesi Platon, devleti başka deyişle toplumu doğal olan iş bölümüne dayandırır, devleti canlı bir organizma gibi tanımlar. Ona göre devletin her organı ancak bütün yapı içinde yaşamını sürdürebilir Bu nedenle birey toplum dışında var olamayacak; toplum da bireylerle var olacaktır.
Ahlâk ile siyaset arasında ayrılmaz bir ilişki olduğuna göre de siyaset ahlâkından, bir devlet ahlâkından söz etmek gerekir. Bir meslek ahlâkı, bir aile ahlâkı, bir devlet ahlâkı, bir sosyal ahlâkı, bir bireysel ahlâktan söz edebiliyorsak, bir siyaset ahlâkından da söz etmemek mümkün mü? Siyaset ahlâkı gereği siyasetçi veya siyaset, belli bir ahlâkî iyiyi gözetmek ve iyi niyetle hareket etmek zorundadır. Ancak buna uymayan, yani kötü niyetle hareket eden, iyiyi gözetmeyen siyaset veya siyasetçiler de vardır. Yani iyi siyaset derken kötü siyasetin iyi siyasetçi derken kötü siyasetçinin de var olduğunu kabul etmek gerekir. Hiç kuşkusuz siyasetçinin ahlâkı ele alındığında, siyasetçinin içinde yer aldığı siyaset dünyası değil, siyasetçinin içinde bulunduğu siyasi yapı ve kişisel siyasal davranışları önem kazanıyor.
Bu nokta da, milyonları üzen, sadece ailesi partisi seçmenleri değil ülkenin dört bir yanında milyonları üzen Manisa Şehzadeler ilçe Belediye Başkanı CHP'li Gülşah Durbay'ın vefat haberini de siyasi ahlak tartışmalarından ayırmamak gerekiyor. Yaşamının 2O yılını aktif siyasetin içinde geçiren 37 yaşında ki genç bir kadının, namusu şerefi ahlakını iftira senaryoları ile lekelemek, hastalığını açıklamak zorunda bırakmak, ölümünün ardından daha cenazesi toprağa verilmeden, aynı ahlaksızlığı gündeme taşımanın adını da açık açık söylemek gerekir. Bu bir siyasi ahlaksızlıktır hem de siyaset tarihinden hiç silinmeyecek bir ahlaksızlıktır. Ve, ne yazık ki bu ahlaksızlığı yapanların büyük bir bölümü CHP ilkelerine ihanet ettiği için partiden ihraç edilmiş isimler. Bu da başından beri gösteriyor ki, siyasi ahlakın yozlaşması, siyaset dilinin çirkinleşmesi toplumsal ahlakın çökmesi ve çirkinleşmesinin temel nedenlerinden biri. Seçilmiş belediye Başkanı sevgili Gülşah Durbay'a rahmet sevenlerine başsağlığı diliyorum.
(Tuna BÜYÜKŞAHİN)
Yorumlar
Kalan Karakter: