Bu hafta ne yazmalı diye düşünmenin gerekmediği günlerden geçiyoruz. İktidar, toplumun önüne öyle gündemler koyuyor ki, ne yazmak değil, sokakta kahve de ev de, merhaba dediğimiz bir arkadaşla, sosyal medya da sohbet odalarında, "eee, daha daha ne var ne yok?" demenin anlamsız olduğu bir gündemle yaşıyoruz. Artık, ne acı ki kadın cinayetleri, kadına çocuğa şiddeti, sokakta giderek yayılan bireysel şiddeti konuşamıyoruz. Sosyal medya da konuşur gibi yapıyoruz. İstanbul de bir otelde yiyeceklerden zehirlenip hayatlarını kaybeden bir aileyi de hızla geçiştiriyoruz... Et Balık Kurumu yöneticisinin yurt dışında kurduğu şirketten yönettiği kuruma et satın aldığı mı? Gümrükten usulsüz alınan eşyaları satan AK Parti yöneticisi kadının "satmadım , partimin sosyal İşler bölümüne verdim" ifadesi mi? Geçiniz lütfen. Bunlar vaka-i adiyeden, bildiğimiz bilmediğimiz yüzlerce örneği olan, kimi zaman yargıya intikal eden kimi zaman "Kol kırılır yen içinde" diye sümen altı edilen olaylar. Alışmayın, alışmayalım diye bağırdığımız ama bizimde bir süre sonra daha düşük bir sesle gündeme taşıdığımız, giderek yaşamımızın Arkası yarın dizisi gibi.
10 Kasım'da, Milli Egitim Bakanı'in, "Tam yerine geldi noktayı koydum" tavrıyla okullar tatil edilmesine rağmen, milyonlarca TC Vatandaşı Anıt Kabir'e koştu, son yılların en görkemli en samimi anma, Atatürk'e saygı ve minnet bildirme, ilkelerine bağlılık sözü vermek için. Bu milyonlarda yazılı ve görsel medyada rüzgar gibi geldi geçti. Ve, tabii tüm ülkeyi yasa boğan 20 Şehit vermemiz. Askeri Kargo uçağının düşmesi de 20 TSK mensubu Mehmet'i Şehit vermemiz de "neden ulusal yas ilan edilmedi, neden Sehitlerden üçünün tabutu altın varaklı diğerleri normal tabuttu" kısa süreli tartışmaların ardından, şehit evlerinde hiç sönmeyecek acının ateşine terk edildi.
Tüm bu yaşananları Ankara Merkezli siyasetten, AKP-MHP ağırlıklı iktidarın erken seçim mi zamanin da seçim mi tartışmalardan soyutlamak mümkün degil. Ankara da siyasetin nabzını tutan meslektaşlarımız da siyaset bilimciler de, gündem yoğunluğunun, gerçek gündemin giderek sıradanlaştırılmasının iktidarın özellikle Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan'in 23 yıldır iktidarda kalma seçim kazanma hamlelerinden kaynaklandığını söylüyor.
Özellikle, CHP'ye, başta İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'na onlarca belediye başkanına açılan davalar, tutuklamalar yüzlerce sene hapis cezası istenen iddianameler. İktidar yanlısı (ki, medyanın yüzde 95') gün boyu günlerce konuşup yazdığı bazen yargı mensuplarından, suçlananların avukatlarından bile önce açıkladıkları iddia, ceza ve kararlar. İşte, insan canı, yoksulluk, kaza, cinayet, 20 Şehit gibi toplumu etkileyen olaylar yerine iktidarın istediği gündem tam da bu, o nedenle de konuşuluyor. Hem de, sadece iktidar, ortakları, iktidar medyası değil, ana muhalefet partisi CHP de yıllarca öyle ya da böyle siyaset yapmış, son yerel ve genel seçimlerde istediğini alamamış siyasetçi ve ne yazık ki bazı gazetecilerin de katılımıyla hem CHP'nin kurumsal kimliğine hem seçilmiş yerel yöneticilerine ilişkin büyük bir itibarsizlaştırma operasyonu gündemi kilitliyor. Günlerdir, nerede olursa olsun ilk merhabanın ardından tek bir soru çıkıyor milyonlarin ağzından; "Offf, gördün mü? okudun mu? Vay ki vayyy" Aslında binlerce sayfa iddianameyi kaç kişi satır satır okudu ya da okuyanların kaçı hukuk bilgisi sahibi. Bakmayın TV'lerde sosyal medya da iddianamede suçlanan insanlara ilişkin "Hırsız, çalmış, götürmüş..." gibi hüküm bildirenlere, onlar sadece böyle söyleyip yazmaları "gerektiği" için bunu yapıyor.
iddianameyi gerçekten objektif olarak okumuş olsalar, Ağaç, odun, meşe, gürgen vs. İsimleri verilmiş gizli tanıkların, “Hatırladığım kadarıyla”, “Bilmiyorum”, “-mış, miş, -muş”, “Duydum”, “Olabilir”, “Düşünüyorum”, “Düşünmekteyim”, “Muhtemelen”, “Duymuştum”, “Hissettim.” gibi sadece duygusal(!) hissetme kaynaklı iddialarin iddianamenin omurgasını oluşturduğunu anlayacaklar mı? İşte sorun da bu, "Anlayacaklar mı?"
Çünkü; hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi” dir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer alıyor.
Hukuk doktrininde masumiyet karinesi olarak adlandırılan bu ilke Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6/2. maddesinde, “Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır” diye vurgulanır.
Masumiyet karinesi, suçlu olduğu iddia edilen kişiyi hem yargılama öncesinde hem de yargılama sırasında ve hakkında verilecek hüküm kesinleşinceye kadar koruma amacı taşımaktadır.
Hem ulusal hem evrensel hukukun olmazsa olmazı bu "Masumiyet Karinesi" nin özellikle medya da yok sayılmasının temel nedeni de, ülkemizde seçimi yok etmek mümkün değilken, bunu bilen iktidarın seçim kazanmak için, bu kez, din, ekonomi ağırlıklı sorunlarla oluşan gündemin yetmeyeceğini görmeleri.
2026 bütçesi, İBB iddianamesi, CHP’ye el koyma girişimi, Mansur Yavaş’a doğru hamleler, medya operasyonları, AKP ve MHP de partiyi yeniden dizayn etme adımları. Başta Erdoğan olmak üzere iktidarın en güçlü savunucusu Bahçeli ve MHP'nin İmralı dahil her yöne gül verme, demokratik kurum ve kuruluşlarla özde değil sözde diyalog kurma adımlarıda, ana muhalefete yönelik operasyonlarda toplumda karşılık bulmuyor, aksine muhalefeti güçlendiriyor Bu nedenle, iktidarın CHP'ye yönelik atacağı yargı destekli adımlar sadece seçimlerin tarihini değil ülkenin de geleceğini belirleyecektir.
( Tuna BÜYÜKŞAHİN)
Yorumlar
Kalan Karakter: