2009 yapımı Ünlü Alman yönetmen Michael Hanecke’nin ödüllü “Beyaz Kurdele” isimli filmini bugün ne yapsam, ne izlesem diye düşünürken izlemeye başladım. Yer; Almanya da bir köy, yıl 1913. Köyde şaşırtan korkutan yaşayanları tedirgin eden kazalar birbirini izliyor. İlginçtir, köyde yaşayan herkes, her şeye rağmen her şeyin yolunda olduğuna ve bunların olağan olduğuna inanır ya da inanmış gibi yaparak, yani hem kendisini hem herkesi buna inandırma tavrını sürdürür. Köyde, genç bir öğretmen yaşanan her şeyin farkında olsa da susar, yıllar sonra yaşamının o bölümünü hatırlar, “1913’te o köyde yaşanan olaylar hiçbir zaman tam anlaşılamadı” der. Bu cümle, yaşadığı o köye özgü olarak anlaşılır ama genç öğretmenin bu sözü, tüm insanlığa bir uyarı çığlığı.
Film bitince, aylardır günlerdir yaşanan, toplumu ve birey olarak milyonları etkileyen, cüzdan mi vicdan mı sorusunu sorduran haberleri düşündüm. Ve az önce izlediğim filmin karelerinden daha çok etkileyen, üzen, hepimize uyarı olması gereken çok yeni bir kareye takıldı bakışlarım.
Bir anne, hastane bahçesinde, karşısında ki pencerede siluet halinde görülen evladına el sallıyor. İstanbul Beylikdüzü Belediyesi'nin CHP'li başkanı Mehmet Murat Çalık. İktidarın CHP'li belediyelere yönelik operasyonunda tutuklanmış. İki kez kanserle mücadeleyi kazanmış, cezaevi koşullarında hastalığı nüksetmiş, bir ayda 25 kilo kaybetmiş. Hastane, adli tıp, cezaevi arasında elleri kelepçeli gezdiriliyor. Ve Annesi günleri geceleri hastane bahçesinde yaşıyor. Suçlu, suçsuz tartışması ayrı bir yazı konusu. Burada, hakkında henüz iddianame olmayan, kaçma, suç varsa delilleri yok etme gibi bir durumu söz konusu olmayan bir insan ve bir anneye yaşatılan bir acı gerçek var.
Tıpta doğru tektir. Ve her Doktor Hipokrat yemini etmiştir. İnsan yaşamını kimi zaman onarılamayacak şekilde etkileyecek kararlar almaları söz konusu olduğunda, olağanüstü titiz ve meslek ilkelerine uygun davranmaları gereken en kutsal mesleklerden biri hatta en önemlisi, otoriteye, siyasi ve ekonomik güce biat etmeden, mesleğini evrensel tıp biliminin etik kapsamında yapmak için yemin etmiş mesleğin temsilcisidir doktorlar. Murat Çalık'ın hukukî değil sağlık sorununa ilişkin, özellikle Adli Tıp Kurumu'na ilişkin "kanserin nüksetme riskine dair değerlerin bilerek tahrif edildiği" iddialarına inanmak ne kadar ürkütücü değil mi? Çünkü Bir insanın yaşamı söz konusu, görevi, suçlu suçsuz, hangi parti mensubu olduğu değil.
Sıradan bir mahkeme dosyasında sanığı olumsuz etkileyecek bir "hata" değil bu. Hayat söz konusu. Yılları sonra, bugün yaşanan yaşatılanlara, bir filmi izleyip, "o gün, o yıllarda yaşanan yaşatılanlar tam anlaşılamadı..." diyerek vicdanlarımızı rahatlatmaya bugün bir hastane bahçesinde el sallayan oğlu için gözyaşı döken, dua eden bir annenin acısını anlatan fotoğraf kareleri izin vermeyecektir. Unutulmaması gereken, yaşamın bir gerçeği de, yaşanan her şeyin bir Bumerang gibi hepimize topluma dönebileceğidir. "Bana bir şey olmaz" repliğini siyasi ve ekonomik iktidarın yanında olmanın rahatlığı ile kullananlar, demokrasilerde iktidarların seçimle gelip seçimle gittiğini unutmamalı... Canları acıtan yargı kararları, açlık, yoksulluk, işsizlik, kadın katliamları, doğayı zeytinlikleri yok eden karar ve uygulamalar nedeniyle her gün artan, muhalefet tarafından her platformda söylenen "Seçim, sandık" çağrıları da "artık yaşanan ve yaşatılanlar anlaşılamadı" denilmeyeceginin işareti olarak kabul edilmeli.
Yorumlar
Kalan Karakter: