Bu hafta gündemimiz ne? Bu soru artık anlam ve önemini kaybetti. Gündemi belirleyen de artık siyaset kurumu değil sokaklar, yani halk. Yani iktidar ve muhalefet sokağın belirlediği gündemi izlemek zorunda. Yıllardır, gündem belirlemede hiç zorlanmayan, yazılı ve görsel medyanın yüzde 90'ni kontrol altında tutan, sosyal medyada kalem oynatanlar sayesinde iktidar, yönetim şekli ve uygulamaları nedeniyle hafta da değil artık bir günde bir kaç manşet olacak "Gündem" yaratabiliyor ya da kendi manşet oluyordu. Tabii, bu gündem de iktidar başarılı muhalefet "beceriksiz" hatta "vatan haini"
Sokağa yansıyan ve halkın hissettiği ekonomik veriler, sınır ötesi gelişmeler, Merkez Bankası rezervlerinin dibe vurması, sürekli bir para arayışı ile köşeye sıkışan iktidarın muhalif yerel yönetimlere yönelik operasyonları, iktidarın "gündem" belirleme gücünün muhalefete geçmesine neden oldu.
Muhalefet, özellikle TBMM'de Ana muhalefet partisi konumunda ki CHP bu anlamda sokağın gücünü de büyük oranda arkasına alıp, son yerel seçimlerde ki başarısını da doğru okuyarak, "iktidarı uygulamaları ve yönetim şekliyle" gündem yapmakta hiç zorlanmıyor artık. Çünkü, "Güneş balçıkla sıvanmıyor" Günlük yaşam da ekonomik, yaşam hakkı, hak hukuk adalet, istihdam uygulamalarında canı yanan dayanacak gücü kalmayan halk muhalefete "Gündem" bu diyor.
Peki, birey olarak bizlerin gündemi ne?
- TBMM de iktidar ve ortaklarının ismi üzerinde bile anlaşamadığı komisyon mu? AKP'nin "Terörsüz Türkiye, ortağı MHP'nin "Milli Birlik ve Beraberlik" dediği "Şapkadan tavşan çıkarması" beklenen komisyon mu? CHP'nin katılmayacağı beklentisi ile gündeme taşınan komisyon oyununu CHP akılcı bir yöntemle bozdu. Kendi koşullarını açıklayarak katılma kararı alması iktidarın bu oyununu büyük oranda bozdu. Medya da sosyal medya da, içinde doğan/doğurtulan tartışmalarda CHP'nin bu konu da doğru adım attığının göstergesi. Bunun en büyük belirtisi de AKP sözcüsünün "Komisyon basına kapalı olacak" açıklaması oldu. Neden kapalı, halktan ne gizleniyor yanı sıra, komisyon üyelerinin orada konuşulanları basına kendi partisi lehine sızdırma-ma garantisi var mı? Yok, olamaz da, bu eşyanın tabiatına aykırı. "Bakanımı ziyaret ettim, bakanının yatıyla Yunan sahillerinde turizm incelemesi yaptım" diyen gazetecilerin varlığı, komisyonun gizliliğinin söz konusu bile olmayacağının göstergesi değil mi? Tabii, bu iktidar içinde, içinde ki "sözde parti içi muhalif gibi yazıp çizenlerin varlığı" nedeniyle CHP içinde geçerli. Bu nedenle komisyon, bekleyip göreceğiz sözünün geçerli olduğu bir gündem maddesi komisyon.
- Sahte diploma çetesi mi gündeminiz? Bence yok, bürokrasinin içler acısı durumunu gösteren, devletin kılcal damarlarına kadar girilmiş, yüzlerce sahte diploma ve belge, o belgelerde ismi geçenler gerçekten ürkütücü, bir o kadar da dikkatli olunması gereken bir konu bu. Komşusuna, arkadaşına, herhangi bir nedenle öfkelendiği bir ismi bile sosyal medya da bu sahte diplomalılar listesine ekleyip itibar suikastlarının başladığını görmek, bu gündem maddesinin de halkın diliyle "du bakalım ne olacak?" sorusu ile izlenmesi gerektiğini söylemiyor mu?
Aslında, tatil sezonunun son ayını yaşarken, günlerce süren doğayı ormanları yok eden yangınlar, yok olan canlar, binlerce ağaç, doğal su kaynakları belki büyük bölümü betona gömülecek yeşil alanların gündemin ilk sırasında olması gerekirken, neredeyse unutulmaya başlanması en büyük tehlike değil mi? Hiç kuşkusuz büyük tehlike; başta İzmir olmak üzere çok sayıda kentte başlayan "Su kesintileri, kentlere su veren barajların, barajları besleyen doğal su kaynaklarının yok olması"
İşte, bu konu da iktidarın medya gücü ile yerel yönetimleri suçlaması da "gündem yaratma" yarışının bir yansıması. Oysa gerçek şu ki;
Ülkemiz, dünyada kabul edilmiş değerlere göre yıllık kişi başına düşen 1.520 m³'lük su miktarı ile su sıkıntısı çeken ülke kategorisinde. 2030 yılına gelindiğinde bu miktarın 1.120 m³ seviyelerine düşeceği öngörülüyor. Bu kısıtlı miktarın da yok edildiği, kirletilmesi gelecek yıllarda en büyük sorunun tatlı su kaynağına erişim olacağını gösteriyor. Konunun uzmanları, Türkiye'nin sahip olduğu 25 tatlı su havzasının yaklaşık 20'sinin tatlı su niteliğini kaybettiğini ya da kaybetmeye başladığını söylüyor. Yine uzmanlara göre, bu 25 tatlı su havzasının coğrafi olarak bulundukları yerler ile nüfus yoğunluğunun yaşadığı yerler birbiri ile uyumlu olmadığı için Türkiye'de artan nüfus ile birlikte havzalar arası su transferi artık kaçınılmaz bir gelişme. Örneğin, Başkent Ankara ve İstanbul gibi metropol kentlere farklı coğrafyalardaki su havzalarından su transferi yapılıyor. Yapılmaması demek, iki şehrin de tatlı su ihtiyacını karşılamamak demektir. İşte, bu nedenle iktidarın halkın gündemini yok etmek için yarattığı muhalefeti çekmek istediği gündemleri unutmadan, yok saymadan, büyük kentlerin karşı karşıya olduğu su sıkıntısı konusunda CHP li yerel yönetimleri tek suçlu ilan etmeye çalıştığını görmek gerekir. Doğayı yok etmek, doğanın intikam almasına engel değildir. Aradan yıllar geçse de başta insanlar olmak üzere tüm canlılar için olmazsa olmaz nimetleri yok edilen doğa bu bedeli en acı şekilde bizlere ödetir.
Sahi, sizin Gündeminiz neydi? Benim mi, muslukları kontrole gidiyorum bir damla suyun bile boşa gitmemesi için.
(Tuna BÜYÜKŞAHİN)
Yorumlar
Kalan Karakter: