Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasal yaşamında, çok partili demokratik yaşamla birlikte çok sayıda toplum olarak aşmamız gereken "Üretilmiş" sorunlar yaşıyoruz. Özellikle, siyasal iktidarların muhalefet partileri ve muhalefeti "İşlevsiz kılma, çalıştırmamaya" yönelik attığı adımlar uygulamalar seçimlerle aşılmaya çalışılsa da, seçimlere de müdahalenin gerçekliği, demokrasilerin olmazsa olmazı muhalefeti arayışlara itiyor. Günümüz de, CHP'nin yaklaşık 70 miting yapması da bu arayışların ürünü.
Yerel seçimlerin ardından, 19 Mart’tan günümüze kadar, tutuklanan onlarca Belediye Başkanı, yüzlerce bürokrat, çalışan, yasama organı meclisin iktidarın onay merkezi, yargının her üç kararından ikisinin muhalefet birinin iktidar tarafından eleştirilmesi, medyanın büyük oranda iktidarın sesi olması, demokrasilerde tek seçici olan halkı/seçmeni de sorgulayan/soran, verdiği oyun ne getireceğini artık daha bilinçli takipçisi olmaya zorluyor.
CHP'li belediyelere, özellikle İstanbul, Adana, Antalya belediye başkanlarına yönelik tutuklama kararları seçmenin oyuna sahip çıkma, adil açık yargılama isteklerini tetiklerken, isme değil parti adayına verilen oylarla seçilen başta Aydın olmak üzere bazı belediye başkanları ve meclis üyelerinin CHP den istifa edip AKP'ye katılması da seçmenin "ben kime oy verdim?" sorusuna neden oluyor. Özellikle, iktidar partisine giderken, "Baba evine döndüm, iradesine sığındım" diyen belediye başkanlarının sojakta yürüyemez, belediye meclisinde çalışamaz durumda olması da seçmenin gücünden kaynaklanıyor.
Yani, muhalefete mensup siyasetçiler de, halkta, “bunu yapamazlar”, “buna izin vermeyiz”, “bu kadarı da olmaz”, “yok artık, buna da cesaret edemezler”, sözlerinin geçersizliğini görüp yaşayıp “bugünlerin bir de yarını var”, "Sandığı getirin, sandık gelsin" diyerek ayakta kalmaya mücadeleyi yükseltmeye çalışıyor.
Bunu yaparken, muhalefet partilerinin, kurumsal muhalefetin, halk desteğinden başka güvencesi olmadığını görmesi ya da keşfetmesinin ne kadar önemli olduğunu anlamış olduğunu görmekten demokrasi adına sevindirici.
Siyaset, bu kadar yoğun, gerilim filmi gibi yaşanırken sokağın vatandaşın siyaset kurumuna güveni Med cezir gibi inip çıkarken, acı olan bir gerçekte, artık kime neye nasıl inanacağız sorusuna cevap arayan vatandaşın;
Tüketim için zorunlu olarak aldığımız yiyecek dahil her ürüne, eğitime, var olan her diplomaya, yenidoğan çetesi, randevu sorunu gibi nedenlerle sağlık sistemine, ekonomi yönetimine, TUİK'e, açıklanan doğal gaz bulduk, doğal gaza bu kış zam yok açıklamalarına nasıl güvenelim , 23 yıldır kurulan hala arayış içinde olan iktidarın var ettiği sistemin iktidar değişikliğinde kaç yılda rayına oturacağı sorularına cevap vermekte muhalefetin temel görevi olmalı. Bunun içinde, iktidar adayı muhalefetin, inandırıcı çözüm paketleriyle sokakta halkın arasında olması gerektiği gerçeğini unutmaması gerekiyor.
Ve, iktidara muhalif milyonların, iktidar adayı partiye oy verirken, TBMM'ye yerel yönetimlere göndereceği milletvekili, belediye başkanı, meclis üyelerinin bir süre sonra "Oylarını alarak" parti değiştirmeyecegine de inanmak istiyor. Özellikle, CHP içinde "parti benim olsun küçük olsun" diyerek yaylım ateşi açanlar, bunların ihracı seçmenin kafasını da karıştırıyor. Seçmen, iktidar partisinde de başlayan görevden almaların, istifaların da siyasi ilkelerden değil, "kişisel gelecek kaygısından" kaynaklandığını düşünüyor.
Bu ortam da, vatandaşın kafasının karışması ne kadar normalse, siyasi partilerin istifa ihraç konusunda da sokağı seçmeni ikna etmesi gerektiğini gösteriyor. Siyasi partiler artık; Seçmenin TBMM kürsüsünun karşısında yazan, "Eğemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir" sözünü mecliste de yerel yönetimlerde de görmek istediğini anlayıp, yol haritalarını öne göre çizmeli.
Yorumlar
Kalan Karakter: